Günümüzde müzik endüstrisi, dünyanın en büyük, en dinamik, en değişken, en renkli, en nankör, en vazgeçilmez oluşumlarından bir tanesidir. Etnik müziklerin gittikçe global kitlelere erişebilmesinin yanında ana akım popüler müziklerin de bugün yüzlerce türü var. Elektronik müzikten rock ve blues’a, reggae’den hip hop’a, R&B’den Senfonik Metal’e, Caz türlerinden atonal, aritmik serbest doğaçlama türlerine ve daha yüzlerce ana ve alt gruba bölebileceğimiz müzik türlerinde milyonlarca kişi, dur durak bilmeden yaratmaya, yazmaya, seslendirmeye, yorumlamaya, dinlemeye, analiz etmeye devam ediyor. Bütün bu müzik türlerinde ölümsüz eserler yaratmış, dönemdaşlarını ve kendinden sonra gelenleri etkilemiş, dil, inanç, ırk, coğrafya, kültür farklılıklarına rağmen dünyanın her yerinde yaşayan insanların ortak beğenisini kazanmış birçok müzisyen ve müzik grubunun içlerinde bir tanesi ise popüler müziğin bugünkü zenginliğine kavuşmasını sağlamakta tartışmasız büyük bir pay sahibi.
Liverpool’lu dört zibidinin kurduğu The Beatles’tan bahsediyoruz elbette. John Lennon, Paul McCartney, George Harrison ve Ringo Starr (Richard Starkey)’dan oluşan The Beatles 1962 – 1970 yılları arasında, sadece 8 yıllık bir sürede yaptıkları müzikle, hayat tarzlarıyla, kıvrak zekâları ve espri anlayışları, yenilikçi ve deneysel ruhları ile popüler müzik tarihinde başka hiçbir grupla kıyaslanamayacak bir devrim yarattılar. Bugün bile hala, alışılmışın dışında, yetenekli, başarılı bir performans gösteren her grup The Beatles ile kıyaslanma bahtsızlığını yaşamaya devam ediyor.
Peki The Beatles’ın bu akıl almaz başarısının arkasında ne var? Bu soru Beatlemania’nın dünyayı kavurduğu 60’lı yıllardan beri birçok müzik yazarı tarafından tekrar tekrar inceleniyor. Bu yazıyı kaleme alan kişi ise, bir yazar olduğunu iddia etmemekle beraber, çocukluğundan beri bu efsane grubun bıkmaz bir hayranı ve 2009 yılından beri Türkiye’nin son dönemdeki tek Beatles saygı (tribute) grubu Meat The Beetles’ın bir üyesi olması itibariyle kendi naçizane görüşlerini burada ifade etmek istiyor.
The Beatles üyeleri 2. Dünya Savaşı sonrasında esmeye başlayan değişim ve başkaldırı rüzgarlarının hissedilmeye başladığı yıllarda tanıştılar ve müziğe olan aşklarını bir hayat tarzı haline getirdiler. O dönemde Amerika’dan dünyaya açılan Elvis Presley, halihazırda bir beyazın “zenci müziği” (Rock’n’roll) söylemesi ve sahnede kabul edilemez edepsizlikte (!) hareketler yapması (sadece müziğin ritmine uygun olarak kalçalarını sallıyordu), değişim rüzgarlarının bir habercisi idi. Elvis’in etkisinden yararlanan Chuck Berry, Jerry Lee Lewis, Little Richard, Buddy Holly gibi diğer rock’n’roll yıldızları da dünya çapında tanınmaya başlamıştı. 1955 yılında, içinde Bill Haley & His Comets’in söylediği efsanevi Rock Around the Clock parçasının bulunduğu, Blackboard Jungle filmi yayınlandığında sinemalarda isyan çıkmış, gençler rock’n’roll coşkusu ile ayaklanarak akıl almaz taşkınlıklar yapmışlardı. İşte Beatles üyeleri bu dönemin geleneğe başkaldıran ortamında biraraya gelerek müzik yapmaya başladılar.
The Beatles ilk single’ı Love Me Do’yu 1962 yılının Ekim ayında yayınladı ve İngiltere listelerinde 17 numaraya yükseldi. O günlerde kendi söz ve müziklerini yapan grupların başarılı olması beklenen bir durum değildi. Bu sebeple menajerleri ve prodüktörleri onlara hazır şarkılar getirdiler ve bunları kaydetmelerini talep ettiler. Lennon ve McCartney bunu reddederek kendi şarkılarını kaydetmekte ısrarcı oldular. Bunun üzerine Ocak 1963’te ikinci 45’likleri Please Please Me yayınlandı ve listelerde 1 numaraya yükseldi. Bu iki parçanın başarısını müteakip Mart 1963’te yayınlanan Please Please Me albümü derhal liste başı oldu ve 30 Hafta liste başı olarak kaldı. Bu süre sonunda liste başını terk etmesine sebep olan albüm ise yine bizim çocukların ikinci albümünden başkası değildi.
İşte bu hızla The Beatles, İngiltere listelerinde 17 şarkı ve 15 albümleri ile, ABD listelerinde 20 şarkı (bu rekor hala kırılmadı), 19 albümleri 1 numara olarak tarih yazdı. Bugüne kadar dünya çapında 2 milyar’ın üzerinde 45’lik ve 600 milyon albüm satışına erişen The Beatles biz 50’liklerin olduğu kadar yeni nesillerin de ilgisini ve takdirini kazanmaya devam ediyor.
Grup 1961 yılında Liverpool ve Hamburg’da başladıkları konser performanslarına 1966 Ağustos ayında kendi istekleri ile son verdiklerinde yaklaşık 1400 konser vermişlerdi. Aniden ve çok fazla ünlü olmaları onları kısa zamanda yıprattığından bir daha sahneye çımama kararı aldılar ve 30 Ocak 1969 tarihinde plak şirketinin çatısında verdikleri efsane “Rooftop” konseri dışında dağılana kadar bir daha canlı çalmadılar.
Turne yılları sırasında ortaya koydukları müzik hala Rock’n’roll geleneğine nispeten bağlı ve klasik rock grubu formatı ile icra edilebilecek tarzda olsa da, bu dönemde bile her şarkıya bir yenilik eklemekten asla vazgeçmediler. Yeni bir akor, yeni bir kafiye, yeni bir enstrüman, yeni bir tarz, yeni bir mesaj, yeni bir espri… ne olursa olsun hep bir arayış, hep bir ders, hep bir devrim peşindeydiler. Bu dönemde, hala dünyanın en fazla sanatçı tarafından yorumlanan “Yesterday” parçası da dahil olmak üzere, “Help”, “I Want to Hold Your Hand”, “Michelle”, “A Hard Day’s Night”, “She Loves You” gibi onlarca efsane parçaya imza attılar.
Konsere çıkmama kararları ise bu dört meraklı ve yetenekli genç için bambaşka ufukların kapılarını açtı. Artık şarkılarını sahnede çalınabilecek şekilde kısıtlamaları gerekmiyordu. O andan sonra hayal güçlerini, ve paranın satın alabileceği tüm imkanları kullanarak sınırları zorladılar. Doğu mistisizmi, çeşitli kimyasal maddelerin de etkisi ile, o güne kadar akla hayale gelmeyen bir müzikal çeşitlilik yaratırken, kendilerinden sonraki nesillerin sahip çıkıp geliştirecekleri Hard Rock, Disko, Elektronik dans müziği gibi türlerin de temellerini attılar. Ayrıldıkları tarihe kadarki kısa süre içerisinde “Strawberry Fields Forever”, “Let It Be”, “Don’t Let Me Down”, “Something”, “Come Together”, “Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band” gibi unutulmaz şarkı ve albümlere imza attılar.
The Beatles’ın popüler kültür, felsefe, yaşam tarzı, moda gibi müzik dışındaki birçok sosyal olguda yarattığı devrimler de her biri ayrı araştırmaların konusu. Ancak biz burada bu Liverpool’lu dört zibidinin dünyayı değiştiren müziklerine çok yüzeysel bir dokunuş yapmaya çalıştık. Onları daha iyi anlamak için yapabileceğiniz en iyi şey ise, onların zamansız ve ölümsüz müziklerini dinlemek. Müzik ve sevgiyle kalın.
Mallcom Gladwell Outliers kitabında başarı için 10 bin saat bölümünde, Beatles’ın 1960’larda kariyerlerinin çok başında Hamburg’da kötü bir barda haftanın 7 günü 8 saatlik setlerde çalmalarının (1200 setten bahseder) efsanenin doğuşundaki yerinden bahseder. İyi ki 4 zibidi ne işimiz var bizim bu kötü barda dememişler.
O dönem zaten yaş ortalamaları 20 bile olmayan bu dört zibidi için o barı (Star Club) beğenmeme lüksü henüz yoktu. :))))) Fakat gerçekten de orada kazandıkları inanılmaz sahne pratiği, üretkenlik, ve “dinleyicinin nabzını tutma” tecrübesi çıkışlarında çok büyük rol oynadı. Ama tabi, o dönem orada yüzlerce gece çalan tek grup The Beatles değildi. Fakat diğerlerinin adını bilmiyoruz 50 yıl sonra. :))) Yani 10000 saat tek başına yeterli olmuyor. 🙂