Merhaba dostlar. Pandeminin bir yılını doldurduğu, bizim de izolasyon günlerinden iyice bunaldığımız şu günlerde sizleri alıp hem uzaklara, hem de yükseklere götürmek istiyorum bu yazımda. Yolculuğumuz Machu Picchu’ya yani Quechua (Keçuva) dilinde “Yaşlı Zirve” ye doğru olacak. Hedef kitlesi elli yaş ve üzerindeki “gençler” olan bu sitedeki ilk yazımın yaşlı bir zirve hakkında olması da sanırım kaderin garip bir cilvesi.
Machu Picchu’nun İnka Medeniyeti tarafından 15 inci Yüzyılda inşa edildiği yazıyor çeşitli kaynaklarda, yaklaşık 2400 metre yükseklikte yer alıyor ve ne maksatla yapıldığı bugün bile kesin olarak bilinmiyor. Bir iddiaya göre asillerin ve din adamlarının yaşadığı bir yer. Konumundan ötürü istilacı İspanyollar tarafından hiçbir zaman keşfedilmediği de biliniyor.
Machu Picchu’nun Hiram Bingham tarafından tarih sahnesine çıkarılması 1911 Yılında, Dünyanın yeni yedi harikasından biri olarak kabul edilmesi ise 2007 Yılında gerçekleşmiş. Bugün ise Güney Amerika’nın en çok turist çeken yerlerinden birisi. Çökme riskinden dolayı günlük ziyaretçi sayısında kısıtlama uygulanıyor, ve hatta daha da ilginci, burada ziyaretçilerin zıplaması yasak!
İnka döneminde merkez ile çevrenin haberleşebilmeleri için sekizer kilometre aralıklı olarak içinde altı askerin yaşadığı karakollar yapılmış. Bu askerler aradaki sekiz kilometreyi bir saatte koşarak mesajları iletiyorlarmış. Bu yollar yedi metre genişlikteymiş. Ayrıca her 25 kilometrede bir “Tambo” denilen yiyecek ve silahların bulunduğu depolar varmış. Machu Picchu’da bu yollar ile bağlantılı bir şehir.
Biz Lima’dan Cusco’ya uçakla geldik. Cusco, “göbek deliği” anlamına geliyor ve deniz seviyesinden 3400 metre yükseklikte. Cusco’da uçaktan ilk indiğinizde içinize çektiğiniz hava size yetmiyor. Bu nedenle ilk başlarda derin derin nefes almak zorunda hissettim kendimi.

Cuzco’da üç tane ana meydan var. San Pedro Meydanı, Belediye Meydanı ve Plaza de Armas. Yürüyerek rahatlıkla keşfedilebilecek, geceleri yerel müzikler yapan güzel lokantaları olan sevimli bir şehir Cusco.

Otelimiz San Pedro Meydanında ve hemen yanında üstü kapalı bir pazar yeri var. Bu pazarda hediyelikler, meyve, sebze, kuruyemiş v.b. ne ararsanız bulunuyor. Biz de bu pazardan kinoa ve yöreye özgü taze meyvelerden aldık.

Nüfusu 250.000 kişi olan Cusco’da bir çok ünlü outdoor firmasının mağazalarını görmek mümkün. Bunun nedeni ise insanların buraya gelmelerinin bir nedeninin de tarihi İnka Yolunu yürümek olması.
Birçok turistin yaptığı gibi biz de Cusco’dan otobüs ile Ollantaytambo kasabasına gelip Peru Rail trenine binerek bir buçuk saatte Aqua Calientes (Sıcak Sular) veya Machu Picchu Pueblo olarak anılan kasabaya geldik.

Tren yolculuğumuz sırasında muhteşem Urubamba Nehri’ni ve çeşitli dağların manzaraları gördük. Vagonların üst taraflarında da pencerelerin olması dağ manzaralarını daha güzel seyretmemizi sağladı.

Bu tren yolculuğunın fiyatı 130 $. Oldukça yüksek bir meblağ. Ancak Ollantaytambo’dan Aqua Calientes’e ulaşan tek vasıta tren. Veya diğer alternatifiniz bir çok doğa yürüyüşü (trekking) tutkununun yaptığı gibi yürümek.


Bu otobüs yolculuğu çok kıvrımlı, dar ve bozuk zeminli sekiz kilometrelik bir yoldan epeyce süratli bir şekilde gerçekleşiyor. Her ne kadar şoförlerin bu yollardan binlerce kez geçmenin verdiği tecrübe ile gözleri kapalı bile sürebileceklerine güvenseniz de, kul yapısı otobüslerde meydana gelebilecek bir mekanik arızada neler olabileceğini düşündüğünüzde ürperiyorsunuz. Yaklaşık yarım saat süren ve turistlere epeyce uzun gelen seyahat sonucunda girişe varılıyor.

Girişte fazla eşyalarınız çuvallara konulup emanete bırakılıyor. İsterseniz girerken pasaportunuza Machu Picchu’nun damgasını vurabiliyorsunuz. Kapıdan girdikten sonra 2400 metre yükseklikte biraz daha tırmanmanız gerekiyor ve inanın burada nefesinizi kesen sadece manzaranın güzelliği olmuyor.

Machu Picchu fotoğraflarında arkada görülen 2720 metre yüksekliğindeki dağ ise Huayna (Wayna) Picchu ve “Genç Zirve” anlamına gelmekte. Bu dağa bir patikadan tırmanılmakta ve tırmanış yaklaşık iki saat sürmekte.
Machu Picchu’da yer alan taraçaları inşa etmek için önce taşlar ile duvarlar örülüyor, daha sonra Urubamba Nehri’nden getirilen topraklar içine dolduruluyormuş. Bu taraçalar kuzey-güney yönünde yer alıyor ve ekilen ürünlerin maksimum güneş alması hedefleniyormuş. Mısır, patates, koka gibi ürünlerin yetiştirildiği bu taraçalar gece de ısıyı tuttukları için bitkilerin donmasını önlüyorlarmış.
Duvarları oluşturan taşlar harç kullanmadan mükemmel bir şekilde konumlandırılmış. İnkalar alpaca yünü ve otları karıştırarak asma köprüler yapmışlar. Bu köprülerden bir kısmı hala kullanılıyor. Kayaları kesmek için de bu ipleri üzerlerine su dökerek kullandıkları söyleniyor.

Biz Machu Picchu’yu yaklaşık 2,5 saatte gezdik. Bu arada yağmur yağdı ve yağmurluklarımızı giydik. Bu yüzden de buralara geleceklere yanlarında yağmurluk öneriyorum çünkü burada şemsiye taşımak da yasak!
Bizim gezimizden iki hafta önce çay, kahve, gazlı içecekleri tüketmeyi ve (mümkünse) sigara içmeyi değerli rehberimiz Serdar Kölürbaşı’nın tavsiyesi ile bırakmıştık. Yüksek irtifadaki oksijen azlığından kaynaklanan problemler ile hemen hemen hiç karşılaşmamamızda bu tavsiyeyi tutmamızın ve mümkün olduğunca çok su içmemizin payı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle yüksek irtifaya yolculuk yapacak dostlarıma aynı tavsiyeyi ben de yapmak istiyorum.
Ve son olarak da, her yıl toprağa gömülmekte olan bu dünya mirasını görmeye niyetiniz varsa, bir dostunuz olarak hemen pandemi sonrasında harekete geçmelisiniz diyorum.
0 Yorum