Kızım evde bir kedi beslemek fikrine uzun zamandır sıcak bakıyordu. Eşim kedilerden biraz çekiniyordu, ben çocukluğumda kediler ile oynadığım için seviyor ama gezmeyi sevdiğimiz için bize ayak bağı olacağını düşünüyordum
Eşimin kuzeninin “British Short Hair” cinsi kedisi “Leyla” yavrulayıp, yavrulardan en afacanını kızıma verince, biz de emrivaki bir şekilde torun sahibi olduk.
Torunumuz erkek ve ismi “Ponçik”. Bize iki ayı tamamlayıp sütten kesilince geldi ve pek minikti. Hatta ilk gün kolumun üzerine yatırdığımda korku ve merak dolu küçücük gözleri ile bana baktığını bugün gibi hatırlıyorum. Artık korkusu kalmadı, merak aynen devam ediyor, gözler ise alınan kilolara bağlı olarak daha kocaman.

Evde bir kedi ile yaşamaya alışmak bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. Bunlardan en önemlisi, hiçbir balkon kapısını ya da pencereyi açık bırakmamak. Evimiz girişin üstü olduğu için düşüp ölme tehlikesi yok ama kaybolması riskini göz önüne alamayız!
Bizler olmadığımız zaman mutfakta da kedimizi yalnız bırakmamaya çalışıyoruz. Çünkü ortalıkta unuttuğumuz bir bıçaktan, yanan ocaktan veya sıcak bir tencereden zarar görmesini istemiyoruz.
Banyo ve tuvalet kapılarımız da kedimiz uyanık olduğu sürece sürekli kapalı duruyor. Buradaki tehlikeler kapağı açık bir klozetin içine girmek, su içmek ve yerlerdeki banyo sularını yalamak.
Eğer ilaç içiyorsanız, bunları yere düşürmek kedili bir evde kabusa dönüşebilir. Sizin elinizden düşüp yerde bulamadığınız minicik bir hap, her yere girip çıkan kediniz tarafından bulunursa (ki emin olun bulunur) ciddi sonuçlara yol açabilir.
Odalarda bırakılmış su bardakları Ponçik’in ilgi alanlarının başında geliyor. Bu bardakların içindeki suları içmek veya bir patisini bardağın içine daldırıp bu patiyi yalamak gibi zevkleri mevcut.
Bunlar ve aklıma gelmeyen daha birçok şey sizi kısıtlıyor. Özellikle aile boyu seyahate gittiğimizde mutlaka kedimize bakacak birilerini bulmak zorunda kalıyoruz.
Ancak kedinin canı istediğinde gelip kendini size sevdirmesi çok büyük keyif. Kediler köpeklerin aksine siz istediğinizde değil de onlar istediklerinde sevmenize izin veriyorlar. Bizim kedimiz için bu genellikle uykudan yeni kalktığı hafif sersemlik zamanları oluyor. Gelip kafasını ellerinize sürterek size niyetini zaten anlatıyor. Sonra da çaydanlık fokurdamasına benzer bir ses çıkartıp kuyruğunu sallayarak bu işin hoşuna gittiğini gösteriyor.
Bazen bizim mi kedimiz var, yoksa bizler kedinin insanları mıyız? Karıştırıyorum. Çünkü görünüşte biz kendimizi kedinin sahibi zannetsek bile o canının istediği şeyleri bize yaptırmakta çok usta 😊
Günde iki defa benim tabirimle “içine şeytan girdiği” oluyor. Bu zamanlarda evin içinde ok gibi fırlayıp koşuyor, sinip pusu kuruyor ve görünmez düşmanlar ile savaşıyor. Bu zamanlarında bizim tembel Ponçik, “007 James Ponç “haline geliveriyor
Bazen de pelüş oyuncak koyunu ve tavşanı ile güreşiyor. Bu durumda da arka patileri ile rakibine sıkı tekmeler savuruyor. Sanırım aynı yöntemi kaplan gibi büyük abileri yakaladıkları avları iç kanamadan öldürmek için kullanıyorlarmış.

Ponçik evimize neşe getirdi. Bazen onu seyretmek, okşamak bile bizleri mutlu etmeye yetiyor. Sanki küçük bir çocuk gibi bütün ailenin ilgisini üzerine çekiyor. Hatta ondan uzak olduğumuzda, arkadaşlarımıza resim ve videolarını gösterirken buluyoruz kendimizi. Eşim ve ben Ponçik ile kendimizi iyice anneanne ve dede rollerine kaptırdık bile 😊
Küçücük de olsa bir hayvanla bir evi paylaşmak tüylerine dokunmak nefes alışını hissetmek huzur veriyor yokluklarına da kolay alışılmıyor.
Kesinlikle haklısınız Özlem Hanım. Can dostlarımız dünyamızı renklendiriyor, yoklukları da bir aile ferdi gibi hissediliyor.
Harika.
Duygularımıza tercüman oluşmusunuz.
Ne de olsa kedi her yerde kedi.
Sanki hepsi tek yumurtadan çıkmış gibi.
Evet kedilerin bir çok davranışı aynı, keşke biraz daha eğitilebilir olsalar.
Evi bir canlıyla paylaşmak daha nasıl ifade edilir bilmiyorum. Yüreğinize sağlık…
Sağolun, sizin de bir pati dostu olduğunuzu biliyorum. Patili dostlarımız adına şükranlarımızla…